Motosiklet İle Türkiye Gezisi-3
-Akdeniz Bölümü-
Ürgüp’ten yaklaşık 550 Km. sürüp Mersin’e varıyorum. Ama ne yolculuk yaptım. Ağustos sıcağına bir de Suriye tarafından gelen kum ile gelen sıcak rüzgar beni mahvetti. Montu çıkarayım diyorum daha beter terliyorum. Kaskın camını bile açamıyorum, gözüme kum geliyor.
Hayatımda böyle bir yolculuğu ilk defa yaptım. Umarım bir daha da yapmam. Bor’dan sonra hiç durmadan direkt Mersin’e geldim ve orada çocukluk arkadaşımla buluştum. İyi de oldu 20 yıldır görüşmemiştik.
Meşhur Mersin tantunisi yiyip, dinlendikten sonra. Sakarya’dan tanıdığım bir abimle buluşmak üzere Mersin /Susanoğlu’na sürdüm. Bu geceyi de burada evde geçirdim. Sabah kalkıp biraz deniz keyfi falan yapıp güzelce kahvaltımızı yaptıktan sonra yoluma devam etmeye karar verdim. Yine sahil yolunu takip edip Anamur üzerinden Antalya / Gazipaşa’ya kadar sürdüm. Daha önce bahsettiğim sıcak kum fırtınası buraya kadar devam etti. Artık her yerim kum doldu.
Mersin’den Alanya 265 km. ama yollar berbat. Hep dağ yolu, daracık yollar, her yerde yol yapım çalışması olduğundan yolculuğum hiç iyi geçmedi. Öğlene doğru çıktığım Mersin’den ancak gece Alanya’ya gelebildim. Alanya’da hemen arkadaşımla buluşup, biraz gece turu yaptıktan sonra geceyi orada geçirdim.
Sabah erkenden kalkıp, kahvaltımızı yaptıktan sonra, yan çantaları söküp hemen Alanya’yı gezmeye başladım
Burada gün boyu gezdikten sonra Kleopatra Plajına giderek denize girdim. Akşam olunca yine aynı arkadaşta kalıp, sabah erkenden yola çıktım. 70 km. sürerek Side’ye gelip antik kenti gezdim.
Buraları gezerken anlıyorum ki; Roma zaten Türkiye’deymiş. Avrupa’ya gidemediğime ilk defa sevinecem neredeyse. Zaten Roma dönemi hayranı olduğumdan Roma eserlerine karşı daha da bir zaafım var. Bu eserleri görünce insanın önce kendi ülkesini tanımasının ne kadar önemli olduğunu görüyorum.
Buraları da en ufak noktasına kadar gezdikten sonra çıkıyorum yola. Şurda kalırım, burda kalırım derken gece oldu ve çadır kuracak yer bulamadım. Bende Antalya / Merkez Kaleiiçinde bir motelde kaldım. Burada güzelce dinlendikten sonra sabah erkenden Kaleiçini yaya olarak gezdim. Cep telefonunda yolculuğa çıkmadan önce gezeceğim yerleri noktalamıştım ve gezeceğim yer de kaldım yerden 500 metre uzağımdaymış Hemen gidiyorum oraya :
Buradan da Perge Antik kentini gezmek için yola çıkıyorum. Burası Kurşunlu Şelalesini 11 km. olduğundan çabucak geliyorum. Ve yine inanılmaz Roma Anıtları.
Burası da M.Ö 3.000 yıllarında insanlar yaşamaya başlamış ve Roma Döneminde en güzel günlerini yaşamışlar. Günümüze kadar gelebilen nadir yapılardan biri olan Perge, geniş yolları, ticaret alanları, küçük küçük dükkanları, sütünları, su kemerleri ve su yolları beni benden alıp, sanki o dönemde geziyormuşum gibi geldi. Burayı da karış karış gezdikten sonra yola çıkmaya başladım. 100 km. sürüp Çıralı’ya gelip buranın da isminin aldığı yanartaş dağına çıktım. Dağa taşıt çıkmadığından yaklaşık yarım saatlik tırmanmanın neticesinde nihayet dağın tepesine çıktım.
Kayanın yandığını görmek çok komiğime gitti. Burda da dinlenip eğlendikten sonra yavaş yavaş kalmak için yer aramaya başladım. Çıralı sahilinde denizin kenarına çadır kurmaya çalışan motorcuları görünce, sanki dostumu bulmuş gibi sevindim. Hemen yanlarına gidip kırk yıllık arkadaş gibi muhabbetimiz yapıp, onların çadırının yanında benimkini de kurudum. Biraz dinlendikten sonra, Olimpos Antik Şehri de yürüme mesafesinde olunca hemen oraya doğru yürüdüm.
Olimpos’u hep duyar ve çok merak ederdim. Ama Olimpos tarihi açıdan tamamen bitmiş. Tarih resmen orman içinde hapsolmuş şekilde. Eski Roma Mezarları sahipsiz, bekçisiz, korumasız bir halde, dünyanın en tehlikeli canlısı olan insanın insafına kalmış şekilde duruyor. Burayı böyle görmek beni gerçekten üzdü. Mezarları talan etmişler, tarihi eserleri kırıp dökmüşler, tarih resmen ağlıyor burada.
Burada gece, defalarca uyarmama rağmen beni uyutmayan 10 kişilik genç arkadaşlara rağmen,erkenden kalkıp 80 km. sürerek Demre’de bulunan Myra Antik Kentini gezdim.
Burayı da güzelce gezdikten sonra, Myra Antik Kenti kapısında tanıştığım yerli halktan bir motorcu abiye konuşurken tekne turundan bahsettim. Onunda limanda tanıdıkları varmış ve normalde 200 TL olan Kekova – Batık Kent tekne turunu bana 50 TL ye ayarladı. Bende bu fırsatı kaçırmayarak, teknede personel hariç tek Türk turist olarak tekne turuna başladık. Rehber haliyle Rusça anlattığından tarih kısmını arkada balık tutan tekne personeli arkadaş sağolsun bana rehberlik etti.
Tekne turumu da güzelce yapıp 35 Km. sürüp Kaş’a geldim.
Karnımı güzelce doyurup ufak bir şehir turundan sonra 30 km. sürerek Patara Plajı ve Xantos Antik Kentini geziyorum.
Hava yavaş yavaş kararmaya başladığından yine düşüyorum yollara. Hedefte Ölüdeniz var. 90 Km. sürdükten sonra geceleyin Ölüdeniz’e geldim.
Hemen çadır için yer arama başladım ama nafile. Herkes kampingleri iptal edip başka işletmelere çevirmiş. Orada bir motorcuyla tanıştık ve beraber çadır yeri aramamıza rağmen bulamadık. Zaten aşırı yorgun ve aç olduğumdan hemen otele yerleştim.
Gece uykumu alıp dinlendikten sonra sabah erkenden kalkıp, küçük bir şehir turu atıp yine düştüm yollara. 70 km. gaz Basıp Dalyan’a geldim. Burada güzelce kahvaltımı yaptım.
Burayı da ufaktan turlayıp düştüm yollara. Köyceğiz – Marmaris arasında yolda arı kamyonu devrildiğinden trafik durmuş. O rampalarda kilometrelerce kuyruk oluşmuş. Kimse geri de dönemediğinden bir hengame oluşmuş. Ben aralardan geçerek kaza mahalinin oraya geldim. Ama her taraf arı olmuş. Hemen Kaskı iyice kapattım, eldivenleri taktım, boynumu iyice kapattım. Vücudumda hiç açık yer bırakmadan o arı bulutunun içinden geçtim. Allahtan hiç bir arı sokmadı. 60 km. sürerek nihayet Marmaris’e geldim.